Kayıtlar

Aralık, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

d e h l i z

                                                                                                                                             16.12.20--     Kalbimin ortasında bir zehir koydum ve kulaklarımda ona olan hayranlığın…Açıktan o kadar çok gözyaşı döktüm ki… Sıkıntı içinde, yok olarak gerçekten hayattayım, ilerliyorum. Yeniden elini tutsam donacaksın. Buz olmuşken daha da soğuyacaksın benim yüzümden dünyaya.    Bir tek senin olmayan varlığın her şeyden vazgeçmemi, pes etmemi, dönüp arkama bile bakmadan kaçma isteğimi engelliyor.   Kırgınım yine de. Neye kırıldığımı, artık olmayışının neyine üzül...

şair pinokyo

 herkes gibiydin  sen de herkes gibi… yalan söyledin serseri Pinokyo! kimsenin yazmadığı şiirlerden  bir tane benim için çalacaktın sana yazdım bunu kimsenin yazmadığı şiirleri  senin için yazdım diyecektin yakalandım dedin, özür diledin. özür diledim özür yine unuttum kimsenin yazamadığı bir şiiri kimse yazmazdı benim için. Geppetto usta ben serseri Pinokyo sen.. Ne senin burnun uzadı, Ne de benim saçlarım. Kaldık unutulmuş bir şiirin Gepettolar caddesinde.

Alıcısı kayıp bir mektup

". .. Seni "güzel" tanımlamasına koymak bile girişmemem gereken bir karşılaştırma, farkındayım. Evet farkındayım her çiçeğin kendi başına olan o 'oluş' halinin tasdiğe ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebileceğine. Saf bir şekilde yalnızca varlığından memnun olmanın en muhteşem duygu olduğunun..." -Ben hiçbir zaman çiçek olmadım. Her zaman acı veren ve acı çeken bir pelin otu oldum. Bunun için çekildin bana. Beni ve bulduğun bütün acıları kendi ruhuna tamamlanmamış bir yapbozun parçasıymış gibi panikle eklemeye çalıştın. Çekinmedin bundan. Çekildin. Git dedikçe daha çok geldin. Gel dedikçe her zaman gitmeyi seçtin. Doktorculuk oynayıp seni iyileştirmeye çalışmama izin vermedin. Geri çekilmen ve gitmen gereken her zamanda duvarlarımı yıkmaya çalıştın. Kendim de dahil olmak üzere kimseye izin vermeyeceğimi bile bile, benim elimden bu hakkı almaya çalıştın. Hepiniz efendicik* oldunuz benim için. Kurallarımı, duvarlarımı yıkmak ve beni sözde bu...

Köşe Masa Küllüğü

Otobüsün cam kenarı kadar uzaktım ona. Teninden yayılan sabun kokusunu duyacak; boynundaki yersiz dağılmış benleri sayacak, parmaklarına kaç sigara filtresi değdi, sabahtan beri kaç kişiye günaydın dedi, hepsini bilebilecek kadar yakındım aynı zamanda.      O güne ait tek bir fotoğraf vardı çekmecenin dibinde. Sadece tek bir ben. Bütün yaşananlar tek bir fotoğraf karesine değil benim fotoğrafa baktığımda o günü tekrar yaşamama neden olan duygulara sığdırılmıştı sanki. Tek bir bene yani. Önünden yürümeye devam ederken arkamdan çekmiş beni o gün. Şalımın ucu sırtımdan sarkmış, elimde onun verdiği Edip Cansever kitabı vardı fotoğrafta. Sonbaharla bağdaşamadığımı hissedip bana: "Sonbahar, Edip Cansever okumak gibi. Güzel, yorucu ama aynı zamanda hisleri incelten..." demişti. O   günden geriye elimde kalan tek şey bana hediye ettiği kitap ve ayraç olarak kullandığım fotoğrafımdı kısacası.    Onunla, muhtemelen ucuz diye tercih edilen köhne bir kafenin son b...