“Ormanın içinde, bataklıkta bir çiçek. Lotus Çiçeği.”
“Ormanın içinde, bataklıkta bir çiçek. Lotus Çiçeği.” Saplandım. Saplandıkça o yok oluşun içinde boğulduğum; gülüşünü dibinden, gözlerini renginden alan bir bataklıkta yok oldum. Çamurdum, çamurdandım. Pisliğe batarken yardım edilmemiş, kirlenmekten korkarken görmezden gelinmiş o kirdim. Dünyanın pisliğinin bedelini huzursuz gecelerde, uykusuz kalan düşlerle, bedellerin hayallerimi terk edişiyle ödemeye mahkûm olandım. Üstümü yosunlar kapladı belki ama ben yine de aynaya bakmaktan vazgeçemedim. Bataklıkta yaşamayı öğrendim. Ormanla seviştim ama çamurun güzeli oldum. Ne orman beni kabul etti ne de ben affettim kendimi. Sayısız yaprağım bir hiç uğruna döküldü. Yüzleşmekten kaçtığım her saniye yine kendime rastladım o çukurda. Ormanın kendisini ararken çamurun sevgisinden oldum. Her yeni tanıdığım yüzde onu aradım; her sevgi kırıntısında çıkmaz yolu, her ayrılıkta sonu buldum. Mevsimlere dayanamayan bir çiçek olarak kaldım. Zamansızlığa hapsolmuş. Uçmaktan korkan bir koza kelebeği mi...