yabancılaşmak|
Bugün annem öldü.
Belki de dün, bilmiyorum.
Bakımevinden bir telgraf aldım:
"Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak.
Saygılar."
Bundan pek bir şey anlaşılmıyor. Belki dün ölmüştür.
-
Meursault, bir yabancıydı. Mümkün dünyaya, çevresindeki insanlara, takvim yapraklarına ve en önemlisi kendine...
Ona göre hayat, yaşanma zahmetine değmeyen bir şeydi. Yeni bir hayata hazır olduğunu düşündüğü annesin ölümünde tepkisiz kalması, ağlamaması mıydı onu yabancı yapan?
İnsan, dünya üzerindeki canlılara göre kısa ömürlü, fiziki koşullara elverişsiz varlıktır. Onu diğer canlılardan farklı kılan yaşam üzerindeki tepkileri ve duygularıdır.
Hepimiz birbirimizden farklı doğar, farklı yaşar ve farklı ölürüz. Bu yolda hayatımıza birileri dahil olur ve zamanı geldiğinde bize ait o yoldan sapar ve kendi yoluyla devam eder. Meursault işte bu yol sonunda yalnız kalacağını bildiğinden yabancıydı. Onun hayatına girip çıkan insanlar gri silüetlerden ibaretti. Biz, aptal varlıklar, aksine onlara karşı aşk, tutku, dostluk, sevgi, şefkat gibi duygularla yaklaşmak yerine gözleriyle benimsiyordu.
Goethe'ye göre "Dünya hassas kalpliler için bir cehennemdir." Bu ruhsuz gibi görünen adam aslında en hassas kalplilerden biriydi. Her şeyin farkında olduğu için hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
Alt tarafı annesinin ölümüne ağlamamıştı, ya da ertesi günü sevgilisi olacak kadınla sevişmişti ya da alt tarafı gözüne gelen güneş yüzünden birini öldürmüşü.
Hayatımıza girip çıkan insanlar çıkarlarımız için yanımızdayken o neden ağlayacak ya da öldürmeyecekti?
Kitabın her sayfasında kırık camlardan Camus yansıyordu. Onun duyguları, onun ağlayamayışı ya da onun sigarasının kokusu vardı. Bugün annem öldü belki de yarın ben.. Bilmiyorum ama önemli de değil, der gibiydi.
Belki de dün, bilmiyorum.
Bakımevinden bir telgraf aldım:
"Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak.
Saygılar."
Bundan pek bir şey anlaşılmıyor. Belki dün ölmüştür.
-
Meursault, bir yabancıydı. Mümkün dünyaya, çevresindeki insanlara, takvim yapraklarına ve en önemlisi kendine...
Ona göre hayat, yaşanma zahmetine değmeyen bir şeydi. Yeni bir hayata hazır olduğunu düşündüğü annesin ölümünde tepkisiz kalması, ağlamaması mıydı onu yabancı yapan?
İnsan, dünya üzerindeki canlılara göre kısa ömürlü, fiziki koşullara elverişsiz varlıktır. Onu diğer canlılardan farklı kılan yaşam üzerindeki tepkileri ve duygularıdır.
Hepimiz birbirimizden farklı doğar, farklı yaşar ve farklı ölürüz. Bu yolda hayatımıza birileri dahil olur ve zamanı geldiğinde bize ait o yoldan sapar ve kendi yoluyla devam eder. Meursault işte bu yol sonunda yalnız kalacağını bildiğinden yabancıydı. Onun hayatına girip çıkan insanlar gri silüetlerden ibaretti. Biz, aptal varlıklar, aksine onlara karşı aşk, tutku, dostluk, sevgi, şefkat gibi duygularla yaklaşmak yerine gözleriyle benimsiyordu.
Goethe'ye göre "Dünya hassas kalpliler için bir cehennemdir." Bu ruhsuz gibi görünen adam aslında en hassas kalplilerden biriydi. Her şeyin farkında olduğu için hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
Alt tarafı annesinin ölümüne ağlamamıştı, ya da ertesi günü sevgilisi olacak kadınla sevişmişti ya da alt tarafı gözüne gelen güneş yüzünden birini öldürmüşü.
Hayatımıza girip çıkan insanlar çıkarlarımız için yanımızdayken o neden ağlayacak ya da öldürmeyecekti?
Kitabın her sayfasında kırık camlardan Camus yansıyordu. Onun duyguları, onun ağlayamayışı ya da onun sigarasının kokusu vardı. Bugün annem öldü belki de yarın ben.. Bilmiyorum ama önemli de değil, der gibiydi.
Yorumlar
Yorum Gönder