Aziz Bey Hadisesi, Ayfer Tunç
Kırılan bir camla başladı hikaye. kırılan bir camla bitti.
"Yanılgılarla dolu bir ömrün bütün çilesini saklamaktan artık vazgeçmiş, çökmüş yaşlı yüz, bir anda ağlamaklı oldu, öyle kaldı."
Aziz Bey ve onun başına gelen hadiseyle tanışıyoruz bu kitapta. Şiddetli bir yağmurda köhne bir meyhanede gerçekleşen kavganın başrollerinden, Aziz Bey'in geçmişine misafir oluyoruz Ayfer Tunç sayesinde. O, gençliğinde de "Aziz Bey" olduğu için ben de ona Aziz Bey diye hitap edeceğim yazım boyunca.
Burnu havada, yaşlansa da gençliğinin öfkesini hala taşıyan; benim deyimimle hayata kızgınlığını bangır bangır bağıran biri Aziz Bey. Aziz Bey'in bu hayatta sadece tamburu ve hisleri var. O kitapta duygularını çok belli etmese tamburuyla çoktan kulağımıza fısıldadı hislerini. Başka da kimsesi yok. Kimsenin de Aziz Bey'i yok...O gerçekten iliklerine kadar yalnız bir adam. Böyle okuyunca fazla duygusal oldu farkındayım ancak bunun biraz da Aziz Bey yüzünden olduğunu bilmenizi isterim.
"O yaranın acısını bastırmakla, yaradılışındaki o dik başlı hatta kibirli duruşu abartmakla, ona genç yaşında ağır bir darbe indiren hayata karşı küstah durmaya çalışmakla geçirdi bir ömrü."
Ben kitap incelemelerimde olay akışından bahsetmek yerine beni etkileyen ve üzerinde konuşmak istediğim yerleri anlatmayı seviyorum. Yazımın bundan sonrası spoiler içerebilir. Buradan sonra karakterler üzerindeki düşüncelerimi paylaşacağım.
Bir baba figürü yok kitapta. Olan figür ise bir boşluk. Sadece kavgada, kargaşada, tartışmada ortaya çıkan; bağırmak dışında ailede hiçbir vasfı olmayan bir baba var. Babası da yalnız bir adam, Aziz Bey gibi. Hatta bir bölümde babasının böyle olma sebebinin babasının, dedesinden böyle gördüğünden dolayı olduğunu söylüyor. Bir kez daha kader motifinin etkisini görüyoruz aile yapısında.
Biz insanlar için hatalarımızın suçunu kendimiz hariç birine saplamak; kendimizi melek ilan etmek hobidir. Yaptıklarımızdan asla kendimizi sorumlu tutmayız. Vicdanın yargıcı olmak yerine suçlamanın memurluğunu yaparız. Burada babanın oğula, oğulun da babaya suçlama memurluğu yaptığını görüyoruz. Anne figürü yok. Baba- oğulun hatta halanın suçlu aramaya çalışması da bu yüzden. Annenin ölümüne illaki bir cellat seçmek istiyorlar.
"Ve yine anladı ki, babasının onu affetmemiş olmasına hiç aldırmamış. Aksine, o babasını bir türlü affedememiş."
"İki mağrur cambaz aynı ip üzerinde yürümeye kalktığından hep kavgalıydı babasıyla."
Benim için kitabın en iz bırakan olayı; Aziz Bey'in, hayatının en çıkmaz noktasında, ellerine baktığı an babasına dönüşmesini görme anıydı. Babasına benzememek için direnirken zaten babasıydı aslında. Onun hayatının rotasını baba ve babanın tamburu oluşturmuşken Aziz Bey'in sanırım ona benzemekten başka şansı yoktu.
Tam bu yüzleşme sırasında karısının babasından çok çeken annesine; karısının aşkının da kendi gençlik yıllarında, Maryam'a olan aşkına dönüşmesini gördü. Yıllarca babasının hor gördüğü annesine yapılanları kendi karısına yapmıştı. Tek taraflı sevginin can acıtıcılığını bile bile karısına aynılarını yaşatmıştı Aziz Bey.
Karısının hastalığını, sinirle koluna çarpınca anladı. Mutfakta sirkenin dahi yerini bilemedi. Ayfer Tunç'un Suzan Defter' de kullandığı cümle gibi: " Bir yatak altına dahi sahip değildi evde."
Vuslat ve Aziz Bey'in annesi adamlardan çekmiş iki karakterdi kitapta. Son olmadıklarını biliyorum. Apartmanda, sokakta, mahallede her yerde bu kadınlardan var. Artık hor görülmek istemeyen, yalnızlığa terkedilmiş, kendi benliklerini unutmuş kadınlar. Ailenin sadece aynı sofrayı paylaşmakla olmadığını anladığımız bir gelecek olması dileği ile...
Şuan çeşitli türlerde yazı yazmaya çalışan biri olarak, Ayfer Tunç benim için çok önemli bir rol model. Kendisinin romanlarını aynı zamanda deneysel bir gözle okumaya çalıştığım için yazım tekniği olarak da çok seviyorum. Kitabın akıcılığı ve anlatımın ilerleyişi bir ustalık eseri kesinlikle. Hiç Ayfer Tunç'la tanışmadıysanız Aziz Bey Hadisesi ile başlamanızı öneririm. Ben Suzan Defter'le başlayıp hatta bu kitaptan daha çok sevsem de başlamak için Aziz Bey Hadisesi'nin daha doğru bir seçenek olduğunu düşünüyorum.
Kendimce bana dokunan yerlerle alakalı bir inceleme yazısı yazdım. Buraya kadar okuyan varsa çok teşekkür ederim. Kitabı okuyacaklara da keyifli okumalar dilerim.
Bu ülkede silik kadın yok. Silikleştirilmiş, hor görülmüş kadınlar var.
Bu ülkede bir baba figürü yok. Silikleştiren, hor gören babalar ve adamlar var.
Cam kırıkları yerle buluştu, hikaye başladı.
Kendi kibri, öfkesi onu yaşlı ve kendini bilmez huysuz adam rolüne soktu.
Saygın tambur ustasıyken, köhne meyhanenin Aziz Ağabey'i oldu.
Cam kırıkları yerle buluştu, hikaye bitti.
Aziz Bey tamburuyla gitti...
Yorumlar
Yorum Gönder