Geçmişi Affetmek.
öykü
Bir ses var. Boğuk.
Yemek yerken, yürürken, dinlerken, okurken, çalışırken biri sanki duvarın ardından sesleniyor. Kafamdaki ses. Sanırım bana seslenmeye çalışıyor. Çok boğuk. Duyamıyorum. Şehrin ve insanların gürültüsü onun sesini bastırmaya yetiyor. Ama bu ses gece yine mesaisine devam ediyordu.
Yemek yerken, yürürken, dinlerken, okurken, çalışırken biri sanki duvarın ardından sesleniyor. Kafamdaki ses. Sanırım bana seslenmeye çalışıyor. Çok boğuk. Duyamıyorum. Şehrin ve insanların gürültüsü onun sesini bastırmaya yetiyor. Ama bu ses gece yine mesaisine devam ediyordu.
Bu sabah onun sesi hemen kapımın önünden geliyordu. Kapı üç kez tıkladı. Zile basılmadı. Uykumdan uyandırdığı için kızgındım; kapıyı açmamaya yeminliydim ama merakım çoktan kapıya koşmuştu. Çıplak ayaklarım, soğuk parkeler üzerinde ilerledi ve uzanıp kapı deliğinden baktım. Küçük bir kız çocuğuydu delikte görünen. Kızgın görünüyordu ve gözünü kırpmadan onu izlediğimden eminmiş gibi bana bakıyordu. Elinde pelüş bir bebek vardı. Çok çirkin bir bebekti, saçları sanırım oynamaktan mahvolmuştu. Üstünde kırmızı bir tulum vardı. Beyaz külotlu çorabı da çamur içindeydi. Saçları ıslaktı. Sanırım yağmur yağıyordu dışarıda. Yağmurlu havanın kasvetinde asla dışarı çıkmazdım. O neden buradaydı?
Kapıyı araladım gibi karnımdan beni iterek içeri çoktan girmişti. Misafir terliklerini önüme bıraktı ve mutfağa girdi. Sanki misafir bendim, ev sahibi o.
"Kimsin? Seni tanıyor muyum?" diye sordum sessizce.
"Tanımazsın." dedi hızlıca. Sesi çok tanıdıktı ama.
Dolaptan sütü aldı, ocağın ilerisindeki tabureye çıktı. Sütten nefret ederdim.
Sütü cezveye döküp saçındaki simsiyah buklelerle oynamaya başladı. Yüzünü göremiyordum.
"Kayıp mı oldun?" diye sordum alayla. Mutfak kapısına yaslandım ve onu süzmeye devam ettim. Hala bana bakmıyordu. Pelüş bebeği de yere atmıştı.
"Kayıp olmak ne?" dedi o da bendeki aynı alay havasıyla.
Sordum, o da sordu. Bağırdım, o da bana bağırdı. Ağladım, o da benimle ağladı.
Kaynayan sütü iki çay bardağına döktü, tezgahtaki balla karıştırdı ve tabureden atladı. Balkona ilerlerken ballı sütünü getirmemi istedi. Mutfakta tektim artık.
Boğuk ses yine kulağıma gelmeye başlamıştı. Çok tanıdıktı bu ses. Beni yalnız bırakmadığı tek bir an dahi yoktu. Başladı yağmur sesinin arasından konuşmaya. Bu sefer boğuk değildi bu ses. Görüntü yoktu; sesi, çığlık çığlığa konuşması vardı.
"Farkında mısın? Geçmişi unutamıyorsun. Anın içinde olsan da ya geçmişin güzelliğinde boğuluyorsun ya da geçmişinin katili oluyorsun."
"Ne demek bu?" diye sordum titreyen sesimle. "Sen daha çocuksun, ne bilirsin ki sen!" diye bağırdım. Beni duymuyordu sanırım artık.
Duysun istedim, kızmasın artık istedim.
"Kırgınlıkların, kızgınlıkların, sevincin, neşen, acıların bir bavula toplanıyor ve sen her gün sokağa adımını atmanla bu bavulu yanında taşıyorsun. Affedilmek istiyorsun ama affedemiyorsun."
Mutfak masasına oturdum ve önce kendi sütümü içmeye başladım.
Yine ağlıyordu. Ben de ağlamaya başladım.
" Annem konuşarak çöz her şeyi dedi. Ben kötü bir şey yapmadım, neden böylesin?" dedi.
Hala ağladığı sesinden belliydi.
"Affedersem, affetmezler." dedim. Duymuştu.
"Kıyamıyorum sana. Çok canını yakardım yoksa." dedi. Artık sesi yine boğuk gelmeye başladı. Hala konuşuyordu ama uğultuları dışında bir şey duyamıyordum. Yüzü tekrar gözümün önüne geldi. Tanıyordum onu. Hem de çok iyi tanıyordum.
Artık ona sütünü götürebilirdim. Kalktım, sütü tezgahtan aldım. Bir anda şimşek çaktı. Şimşek sesinden süt dolu bardağı, yerde bıraktığı bebeğinin üstüne döküldü. Ses sustu. Hiç kıyamadım ona. Balkona ilerlemek, ona bakmak istedim. "Affettim." demek istedim.
Gidemedim.
Benim bir balkonum yoktu ki.
*Üç bölümden oluşacak öykü serisinin ilk bölümü "Geçmişi Affetmek"tir.
"Şimdiyi Kabullenmek" ve "Geleceği Beklemek" sırayla yayınlanacaktır.
çok güzel olmuş
YanıtlaSil