Arayı Açmayalım ama Yakamızı Bırak Osman

 "Kendimizi sabit, katı, değişmez bir şey sanıyoruz. Kim olduğumuzla ilgili fikirlerimiz ve kararlarımız var. Nelerden korktuğumuzu, neleri istediğimizi, neleri sevdiğimizi, neleri sevmediğimizi belirlemişiz. Bu sınırların dışına çıkarsak yanlış bir şey yapacakmışız gibi hissediyoruz. Kendimize "Ben" adında bir hapishane yapmışız, bir türlü tahliye olamıyoruz Osman." 

.

Arayı açmayalım Osman. Yakamızı bırak ama arayı açmayalım. Olur mu?
Ben senden razıyım Osman. 
Öncelikle sitenin ilk "Bu Hikaye Senden Uzun Osman" incelemesi hayırlı olsun.. Bunun şerefine nail olduğum için de ayrıca mutluyum. Nasıl ki kitabı çok sevip Osman yavrummuş gibi hissettiysem; inceleme yazım da aynı olacak.
Evet, sizle biraz sohbet edelim. Kimdir bu Osman? Necidir, kimlerdendir?
Hikayeden uzun mu kısa mı?
Dediğinizi duyar gibiyim.
Osman, aslında kimse değil. Osman, aslında biziz. 
Hem de hepimiz. 
Çünkü Osman bir sitem, yakarış, iç dökme duvarı. Hayatta yalnızlıktan sıkışıp kalınca; ya kendimize ya defterimize ya da kahve eşliğinde birine anlatmak istediklerimizin görevini üstlenen kişi Osman. Sanki Osman uzak yoldan gelmiş de "Anlat, anlattıkça açılırsın." demiş gibi düşünün.
Benim içinse;
Kendimle kavgam, sitemimdi, Osman. İleride bu görevi başkası üstlenir mi, bilmiyorum. Şimdilik durum bu.
Kitabın ilk öyküsü zamanında Kafa dergisinde aylık öykü olarak yayınlanmış. Ancak tek bölüm olarak kalmamış Osman ve çok sevilince iki, üç... derken zamanla bu hale gelmiş.
Öykü türünde satışa sunulsa da günlük, novella, artık adına ne derseniz olmaya da aday. Çünkü hepimizin sorgulamalarından oluşuyor. Kararlarımızın, yaşadıklarımızın mahkemesi görülüyor satırlarda çünkü. Hani bazı kitaplar vardır; neresinden başlarsanız orası kitabın girişidir ya; işte Osman'ımız tam da bu kategoride.
Kadın karakterimiz Osman'la ayrılıklarından sonra çok yalnız kalıyor. Psikolojik rahatsızlıkları başlıyor. Sadece ayrılık acısından değil; kendi benliğini sorgulamaya başladıkça büyüyor, olgunlaşıyor; ektiği ağaç gibi. Ağlıyor, kızıyor, özlüyor. Ağlamaktan yargılanmamak için cenazeye bile gidiyor. Bunları Osman'a yazdıklarından anlıyoruz. Kendine ağaç ev yapıyor, çiçekleriyle konuşuyor, okuyor. Kendini parçalıyor sonra geri tamir ediyor, ha bir de Osman'a anlatıyor. 
Bu yazdıklarım sizde aşk kitabı havası uyandırmış olabilir ancak yanılıyorsunuz. Bu kitap bir aşk değil; ayrılık, yalnızlık kitabı. Yazarın da sayfa 123'de anlattığı gibi aşk ayrılığın sadece bir parçası. Ayrılık her şeyin kapsayanı. Aşk, onun alt kümesi sadece...
Özellikle kitabın her satırında aklıma "Fleabag" dizisi geldi.
İki kadın karakterimiz de kendilerini bir yabancının değil de sadece kendilerinin düzeltip tamir edebileceğini öğrendikleri bir mücadele geçiriyorlar. Bu yüzden kitabı "aşk" olarak kategorize etmenizi istemem. Kadın karakterimiz de bu cümlesiyle sanırım beni destekliyor.
"Romantizm pek bana göre değil Osman, olmuyor, yapamıyorum."
Balboa'nın kendi hayatından da derin izler taşıyor bu kitap. Teşekkür yazısında bu yazıların bazılarının muhatabına da teşekkür ediyor.
Karakterin de kendine ağaç ev kurması bile buna bir somut örnek oluşturabilir. 
Bkz. Balboa'nın ağaç evi, pardon " Balboa Palas" :
 https://www.instagram.com/explore/tags/balboapalas/
Yalnızlığı, mücadelesi, kendi arama çabasını anlatışı o kadar içten ve gerçekçiydi ki belki de okurların Osman ile bağ kurmasının en temel sebebi. Çünkü Osman'ı dergi yazılarından beri bekleyen okurlar var. Benim gibi. Özellikle Balboa'nın kalemini iyi bilen okurlar beni anlayacaktır. Kendine has bir kalemi vardır ve kafa nereye giderse Balboa oradadır. Kendisinin kalemini çok seviyorum ve daima izindeyim! 
Zaman zaman dönüş yaparak, zamana yayarak okumanızı öneririm. Osman'a zaman tanıyın. Osman'ı sevin, koruyun. Kabullenin. Bir de yazım okunuyor mu çok merak ediyorum. Buraya kadar okuyan yoruma 'yıldız' emojisi koyarsa çok sevinirim.
Astalavista okurlar.
Sevgiyle kalın. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
.
Yazımın sonuna gelirken Osman'a bir sorum var.
-O-Osman sen o musun? Hani şu....
Osman: Sana ne be zilli! https://youtu.be/QOkN0ozGvd4
.
Arayı açmayalım Osman. Yakamızı bırak ama arayı açmayalım. Olur mu?
Ben senden razıyım Osman. Astalavista.
.
Sevdiğim Alıntılar:
.
“Ayrılmalıyız! Barışalım mı? Senin canın sağ olsun. Hiç bilmiyorum. Ben artık istemiyorum. Yuvarlanıp gidiyorum. Senden ayrılmaktan bıktım. Düelloya müelloya gitmiyorum. Aman ne bileyim. Oturdum, geçmesini bekliyorum Osman.”
.
"Kültürüyle, sanatıyla, edebiyatıyla kolay olmayacağına öyle inandırılmışız ki nerede bir sorun yumağıyla karşılaşsak onu aşk sanıyoruz. Zorluklar, mücadeleler, açmazlar, olmazlar, Leylalar, Mecnunlar, kavgalar, krizler derken saçma sapan döngülerin içine çekiliyoruz.”
.
P.S. Buraya kadar okuyan varsa kitaba çok uyan "Hayko Cepkin - Paranoya" benden size gelsin.
P.S Yazıda kaç kere Osman dediğimi bulan Osman'ıyla barışacakmış. :)

Yorumlar

  1. Kendimize "Ben" adında bir hapishane yapmışız, bir türlü tahliye olamıyoruz Osman. insanın kendine bazen dışardan bakması gerekiyor hakikaten ne biçim bi hapisaneye sıkıştığını görmesi,,, ne kadar zor olsada,,, çektiği acıların kaynağına göz gözdirmesi,,,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle.. Bu hapishane ya cehennem olur ya da cennet..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Ormanın içinde, bataklıkta bir çiçek. Lotus Çiçeği.”

“Bomboştu gözlerin. Kendimi göremedim.”

O Mutlu An.