Kayıtlar

“Ormanın içinde, bataklıkta bir çiçek. Lotus Çiçeği.”

 “Ormanın içinde, bataklıkta bir çiçek. Lotus Çiçeği.” Saplandım. Saplandıkça o yok oluşun içinde boğulduğum; gülüşünü dibinden, gözlerini renginden alan bir bataklıkta yok oldum. Çamurdum, çamurdandım. Pisliğe batarken yardım edilmemiş, kirlenmekten korkarken görmezden gelinmiş o kirdim. Dünyanın pisliğinin bedelini huzursuz gecelerde, uykusuz kalan düşlerle, bedellerin hayallerimi terk edişiyle ödemeye mahkûm olandım. Üstümü yosunlar kapladı belki ama ben yine de aynaya bakmaktan vazgeçemedim. Bataklıkta yaşamayı öğrendim. Ormanla seviştim ama çamurun güzeli oldum. Ne orman beni kabul etti ne de ben affettim kendimi. Sayısız yaprağım bir hiç uğruna döküldü. Yüzleşmekten kaçtığım her saniye yine kendime rastladım o çukurda. Ormanın kendisini ararken çamurun sevgisinden oldum. Her yeni tanıdığım yüzde onu aradım; her sevgi kırıntısında çıkmaz yolu, her ayrılıkta sonu buldum. Mevsimlere dayanamayan bir çiçek olarak kaldım. Zamansızlığa hapsolmuş. Uçmaktan korkan bir koza kelebeği mi...

“Bomboştu gözlerin. Kendimi göremedim.”

“ Bomboştu gözlerin. Kendimi göremedim.” Bu mektubu okuyorsan şu an bir daha beni göremeyeceğinden emin olmuş ve hayatından çıkmışımdır. Hayat çizgimiz, soluk boşluğumuz birbirinden ayrıldı ve kabullenip bununla yaşamak da bize kaldı… Bir daha asla denk gelmeyeceğiz. Hiçbir anı bizi, birbirimize hatırlatmayacak. Hiçbir sebebin sonucunu birbirimiz sanmayacağız. Hiçbir şeye neden aramayacağız. Doğruyla yanlışın savaşını vermeyeceğiz. Köşe kapmaca oynayıp birbirimizden kaçmayacak: Ufacık hayaller için ortalığı yakmayacak hatta bir ortalık değil kendimizi yaktığımızla barışacağız. Her şey o sokakta başladı ve ben finali o sokakta ikimiz için de yazıyorum. Kâğıt gitti, mürekkep bitti. Bir sonu olacak mıydı hikayenin? Bilmiyorum…hatta bilmiyoruz ama bir final şarttı. Bizim hikayemiz biraz farklı. Mutlu bir hikaye de değil, mutsuz bir hikaye de değil. Bir hikayemiz oldu mu? Bu da belli değil. Biz gibi puslu bir hikaye bu belki de. Bana bu sefer inan ve bu hikayeye bize yakışır bir son y...

Başladı son savaşım bir savaş yarasında.

"kitap olsam okusam uykusuz gecelerimde içim sıkılmadan  kalem olmak istemem kendi elimde bile..." -n.h.r .     Sızlamasını bile unutturacak yaralardan daha derin bir yara var mıdır? Bir savaş sonrası yarası mesela. Yakıp yıkmadan durulmayan, kanamayı kanıtlamada her yol mübahtır diyen savaşlar yaşanır bu yaralarda. Gücünü kağıt ve ustura kesiklerinden alır bu savaşlar. Kağıtlar bembeyaz bileklerin, usturalar saçların katilidir.     Çocukken okullarda yapılan “iyi misin” testlerinde bile sınıfta kalmamak için annesinin veli imzasını taklit eden bir çocuğum ben. İmzam bile bana ait değil. Her imza attığım kağıda sanki her biri, başkalarının kağıdıymış gibi çizikler atıyorum. Sallamasyonlar, karalamalar, taklitler… Günün birinde herkesten sıyrılıp saf bir ben olabilirsem doğmamış imzamla bedenimi karalayıp tarihin görüp görebileceği en büyük imzayı atacağım. Bir sözleşmeye: “Bağışladım seni, kendim.” Sözleşmesine.     İçimdeki bu kavgayı anlıyorum. Sesin...

d e h l i z

                                                                                                                                             16.12.20--     Kalbimin ortasında bir zehir koydum ve kulaklarımda ona olan hayranlığın…Açıktan o kadar çok gözyaşı döktüm ki… Sıkıntı içinde, yok olarak gerçekten hayattayım, ilerliyorum. Yeniden elini tutsam donacaksın. Buz olmuşken daha da soğuyacaksın benim yüzümden dünyaya.    Bir tek senin olmayan varlığın her şeyden vazgeçmemi, pes etmemi, dönüp arkama bile bakmadan kaçma isteğimi engelliyor.   Kırgınım yine de. Neye kırıldığımı, artık olmayışının neyine üzül...

şair pinokyo

 herkes gibiydin  sen de herkes gibi… yalan söyledin serseri Pinokyo! kimsenin yazmadığı şiirlerden  bir tane benim için çalacaktın sana yazdım bunu kimsenin yazmadığı şiirleri  senin için yazdım diyecektin yakalandım dedin, özür diledin. özür diledim özür yine unuttum kimsenin yazamadığı bir şiiri kimse yazmazdı benim için. Geppetto usta ben serseri Pinokyo sen.. Ne senin burnun uzadı, Ne de benim saçlarım. Kaldık unutulmuş bir şiirin Gepettolar caddesinde.

Alıcısı kayıp bir mektup

". .. Seni "güzel" tanımlamasına koymak bile girişmemem gereken bir karşılaştırma, farkındayım. Evet farkındayım her çiçeğin kendi başına olan o 'oluş' halinin tasdiğe ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebileceğine. Saf bir şekilde yalnızca varlığından memnun olmanın en muhteşem duygu olduğunun..." -Ben hiçbir zaman çiçek olmadım. Her zaman acı veren ve acı çeken bir pelin otu oldum. Bunun için çekildin bana. Beni ve bulduğun bütün acıları kendi ruhuna tamamlanmamış bir yapbozun parçasıymış gibi panikle eklemeye çalıştın. Çekinmedin bundan. Çekildin. Git dedikçe daha çok geldin. Gel dedikçe her zaman gitmeyi seçtin. Doktorculuk oynayıp seni iyileştirmeye çalışmama izin vermedin. Geri çekilmen ve gitmen gereken her zamanda duvarlarımı yıkmaya çalıştın. Kendim de dahil olmak üzere kimseye izin vermeyeceğimi bile bile, benim elimden bu hakkı almaya çalıştın. Hepiniz efendicik* oldunuz benim için. Kurallarımı, duvarlarımı yıkmak ve beni sözde bu...

Köşe Masa Küllüğü

Otobüsün cam kenarı kadar uzaktım ona. Teninden yayılan sabun kokusunu duyacak; boynundaki yersiz dağılmış benleri sayacak, parmaklarına kaç sigara filtresi değdi, sabahtan beri kaç kişiye günaydın dedi, hepsini bilebilecek kadar yakındım aynı zamanda.      O güne ait tek bir fotoğraf vardı çekmecenin dibinde. Sadece tek bir ben. Bütün yaşananlar tek bir fotoğraf karesine değil benim fotoğrafa baktığımda o günü tekrar yaşamama neden olan duygulara sığdırılmıştı sanki. Tek bir bene yani. Önünden yürümeye devam ederken arkamdan çekmiş beni o gün. Şalımın ucu sırtımdan sarkmış, elimde onun verdiği Edip Cansever kitabı vardı fotoğrafta. Sonbaharla bağdaşamadığımı hissedip bana: "Sonbahar, Edip Cansever okumak gibi. Güzel, yorucu ama aynı zamanda hisleri incelten..." demişti. O   günden geriye elimde kalan tek şey bana hediye ettiği kitap ve ayraç olarak kullandığım fotoğrafımdı kısacası.    Onunla, muhtemelen ucuz diye tercih edilen köhne bir kafenin son b...