Maya ve Ucundan Kıyısından Serenad

 Bugünkü inceleme yazımız Livaneli, Serenad olacak. Haydi başlıyoruz.

"Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adalet olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.


Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete vermedik, çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık."


https://open.spotify.com/track/6BdrHOEmokkSxTyxCojD6r?si=5ac28c97e04f410b

Başlıkta da yazdığım gibi kitabın adı Serenad yerine öğretim görevlisi Maya ve ucundan kıyısından Serenad olabilirdi.

.

Kitap, öğretim görevlisi Maya’nın üniversitelerine gelen profesöre eşlik etmesi ve onun hayatını öğrenmesiyle başlıyor. Ancak kitabın yarısı, profesörün hayat hikayesine gelene kadar Maya’nın oğlunun  tüm ama- gerçekten tüm-  ergenlik sorunlarını ve eski eşinin olaylarını öğrenmemizle geçiyor.

Arka kapaktan soykırımlarla alakalı bir hikaye öğreneceğimizi sanıyorduk halbuki.

Peki, yaşanan soykırım zulümleri anlatılmamış mı diye sorarsanız, anlatılmış. Ancak buradaki sıkıntı; bütün konunun okuyucunun kafasından bir leğen su dökmüşçesine verildiği.... Maximilian Wagner’in hikayesi zaten başlı başına bir kitap oluşturacak nitelikteyken bir anda ailesini ve şoförünü anlatan Maya’nın anneannesi ve babaannesinin gördüğü zulümlere geçiyoruz. Livaneli’nin bana kalırsa en büyük hatası bütün dramları tek kitaba toplamak ve hepsini bir anda okuyucuya kusmak. Fakat bu kadar çok ajitasyon kitabı güzelleştirmekten ziyade irrite ediyor.

Şu an hala okumakta olsam da Yua Hua, Yaşamak tarzında profesörün hayatını okusak bugün bu kitap için başka konuşabilirdim.

Zülfü Livaneli edebi açından bu dediğim hususlardan dolayı kitabın üslubunda başarısız kalmış. (üzgünüm ancak neredeyse her kitabındaki gibi) Odak noktası soykırımlar ve bu acı olaylar olmalıyken öğretim görevlisi Maya hakkında kitabın çok gereksiz, boş ayrıntılarla doldurulduğunu düşünüyorum. Roman bu; her detay anlatılabilir diyenler olabilir.. Evet, doğru ancak bu tarz bir olay örgüsünde Maya sadece olayın okura anlatıcısı yönünde olmalıydı ve gerekli olaylar haricinde onun hikayesi çok dallandırılmamalıydı. Livaneli seçtiği konularla etkileyici kitap başlıkları atsa da yazılışta ciddi ayrışmalar ve kopukluklar var. Kitapta sevdiğim ve beni gerçekten etkileyen kısım Romanya'dan Filistin'e yolcu kaçıran Struma gemisiydi. İçindeki 769 yolcunun bir kısmının akli dengesini kaybetmesi, hareket alanlarının dahi olmaması; tek bir tuvalet olduğundan insanların zamanla koridorları tuvalet olarak kullanması çok etkileyici şekilde anlatılmıştı. Yıllar önce okuduğum kitabın bu kısmını çok net hatırlamam olayın beni derinden üzmesi olabilir. Profesörün limanda çaresizce gemiden karısını çıkarmaya çalışması ve o aşkı muazzamdı. Bir filmi olsa kesinlikle izlerim diye düşünüyorum. Sırf bu kısım için kitaba bir şans verilebilir.. 

 Buraya kadar okuyan varsa teşekkürler..

Yorumlarda fikirlerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Ormanın içinde, bataklıkta bir çiçek. Lotus Çiçeği.”

“Bomboştu gözlerin. Kendimi göremedim.”

O Mutlu An.