Yaşayamadıkları hayat için, dünyanın kendilerine can borcu olduğu kadınlara...
-İstanbul Sözleşmesi yaşatır, yaşatacak.
.
.
"Önceleri utanırdım. “El âleme rezil oluyoruz” diye. Asıl el âlem bana rezil oluyor...Görüp de görmeyerek. Madem beni yok sayıyorsunuz, ben de sizi yok sayıyorum..."
.
Bu ülkede kadın oldunuz mu siz hiç? Eteğinizin boyundan namusunuz, gülümsemenizden aranmışlığınız belirlendi mi hiç? Gece, karanlığını sokağa salınca dünya size dört bucak kaçılacak yer haline geldi mi? Gelinliğinizin üstüne bekaretinizi temsil eden kurdele bağlandı mı veya? Abileriniz, erkekleriniz daha çok sevildi de erkeklikleri için düğünler yapıldı mı? Yapıldı.
Siz bu dünyada kadın olmakla barışabildiniz mi?
Kadınlığı da geçin. İnsan olabildiniz mi? Özgürlüğün ipini ellerinize alıp insanca yaşayabiliyorum ben, diyebildiniz mi? Sanmam.
İnsanoğlu kötüydü, bunca zaman insanlıktan nasibini alamadı hala çünkü.
Bu ülkenin belki de en büyük sorunu kadını, çocuğu, hayvanı koruyamayıp bir de bu hatasını kabul etmemek oldu.
Her gün telefonlarımıza yeni bir bildirim geliyor; bir kadın daha öldürüldü... Şok, şok, şok!
"BİR KADIN DAHA CİNAYETE KURBAN GİTTİ, BİR KADINA DAHA TECAVÜZ EDİLDİ.."
Ve bunların daha nicesi... Çok iyi bildiğinizi biliyorum.
Öldürdüler, yok ettiler. Tüm hayallerini, umutlarını çaldılar bu ülkede kadınların. Yepyeni isimler eklenmeye devam etti listeye. Bergenler vardı, yanına Özgecanlar, Pınarlar, Aleynalar, Şuleler...ve daha niceleri eklendi. Bitmedi. Her yer suç mahalli oldu bu ülkede. Polisin naylon şeridiyle tüm Türkiye haritasını çevirsek yetmezdi, yetmiyor.
Ben artık her http://anitsayac.com 'a girdiğimde yeni bir kadın ismi görmek istemiyorum listede.
Ben artık sosyal medyada kadınların fotoğraflarını siyah-beyaz haliyle paylaşıp çok yazık oldu, demek istemiyorum.
Faillerinin bir iki sene içeride yatıp çıkmasını, onlarla aynı havayı solumak istemiyorum.
Kadınların kaburgadan yapıldığına kadınları bile inandıran o şeye de inanmak istemiyorum.
Bu toplumun bu yoksunluğunu kabul etmek istemiyorum.
Tek bildiğim bir şey varsa bu konuyla ilgili; kadın cinayetleri politiktir.
Artık rahatça nefes almamız için İstanbul Sözleşmesi'nin yaşatması, kadınlara, tüm topluma bir can bağışlaması gerek.
"Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir."
.
Hepimizin çevresi şiddetle, taciz, tecavüzle çevrili yaralı insanlardan oluşuyor. Kimimizin üst komşusu, kimimizin otobüste yanında oturan kişi; kimimizin de annesi, kardeşi, ablası... Her yerde. Üstü örtülüyor, aman sus, deniliyor.
Seray Şahiner Antabus'ta böyle bir aileye konuk ediyor bizi. Tabii bir aile denebilirse. Şiddet, tecavüz, alkol, ne ararsanız var. Daha fazla ne anlattığından bahsetmeme gerek yok. Şiddet sesi duyduğunuz ama sesinizi çıkarmadığınız bir evin hikayesini okuyacaksınız. Küfürleri, bağırışları duyacak, tokatları yanağınızda hissedeceksiniz.
Devamında kitapta geçen, yine şiddet mağduru olan, Ülker Abla'nın hikayesini de #k:306894'da okuyabilirsiniz. Üzgünüm, ama keyifli bir okuma yapamayacaksınız. Canınızı acıtacak, kendinizi sorgulatacak.
Buraya kadar okuyan varsa ve yorumlarda görüşlerini paylaşacaklarsa: hastag içinde bir kadın cinayeti mağdurunu yazarsa; yetmese de onları biraz olsun anabileceğimizi düşünüyorum.
Yepyeni bir incelemede görüşmek üzere...
.
"O gece karar verdim. Biz ya orospu ya katil ya ölü olmayacağız."
"O gece karar verdim. Biz ya orospu ya katil ya ölü olmayacağız."
Yorumlar
Yorum Gönder